Türkiye’nin son iki yılda yuvarlandığı yüksek işsizlik ve muhtemelen artan yoksulluk şarampolünden düze çıkıp yeniden yola koyulabilmesi için en az yüzde 5’lik büyüme patikasına girmesi şart.
(Seyfettin Gürsel'in bu yazısı T24'te yayınlanmıştır.)
Türkiye savaşın eşiğine gelmişken ekonomik büyümeyi tartışmak için uygun bir zaman olmayabilir ama ne yapalım, işimiz bu. Dün açıklanan 2019 büyüme rakamlarını yakın geçmişi de içine katarak değerlendirmek ve yakın geleceğe dair görüşlerimi paylaşmak istiyorum.
2019 yılında GSYH 2018’e kıyasla yüzde 0,9 oranında arttı. 2018 yılında bu oran son revizyon itibariyle yüzde 2,9 olarak tahmin edilmiş durumda. Bu rakamlara bakıp "en azından yıllık bazda küçülmedik" diye avunabiliriz ama bu büyüme oranları Türkiye ekonomisi için son derece düşük. O kadar ki, işsizlikte büyük bir artış yaşandı. Yoksullukta neler olduğunu da 2019 GSYK sonuçları eylülde açıklandığında görebileceğiz.
Aşağı yönlü seyrin kısa öyküsü
Yıllık büyüme oranları fazlasıyla toplulaştırılmış rakamlar olduğundan ekonominin zaaflarını ve yapısal sorunlarını gizlerler. Bu nedenle ekonomik gidişatı izlemek için dönemsel (çeyrekten çeyreğe) büyüme rakamlarına ve bu rakamların harcamalar yönüyle alt kalemlerine bakmak daha öğreticidir.
Yakın geçmişi kısaca özetleyelim: Büyüme 2018 ikinci çeyreğinde önce durdu, takip eden üçüncü ve dördüncü çeyreklerde de sırasıyla yüzde 1,2 ve 2,8 oranında küçüldü. Bu aşağı yönlü seyir ilkin özel tüketimde 2018’in ilk çeyreğinde başladı ve azalış dört çeyrek boyunca devam ederek birikimli olarak yüzde 6’yı buldu. Ardından 2018’in üçüncü çeyreğinden itibaren yatırımlarda şiddetli bir daralma boy gösterdi ve dört çeyrek boyunca devam etti; bu kalemde birikimli daralma yüzde 22’ye ulaştı. Bu çarpıcı daralmaya bir mim koyun, aşağıda döneceğim.
Bu dönemde küçülmeyi frenleyen net ihracat oldu. İhracatta dikkate değer bir artış yaşanırken (2018 son üç dönem birikimli artış yüzde 14,3), iç talepteki daralma ile birlikte ithalat adeta çöktü: İthalatta azalma 2018 ilk çeyreğinden 2019’un birinci çeyreğine kadar tam 5 dönem devam etti ve birikimli olarak yüzde 38’e ulaştı.
Küçülmeyi hafifleten bir diğer etkinin de kamu tüketiminden geldiği görülüyor; malum 2018 seçim yılıydı. Ama görünen o ki iktidar ne yapacağını tam bilememiş: Bir gaz pedallına yüklenmiş (ikinci çeyrek), sonra paniklemiş frene basmış (üçüncü çeyrek), bakmış olmuyor bir daha gaza yüklenmiş (dördüncü çeyrek). Sonuçta kamu tüketimi net olarak büyümeye az da olsa pozitif katkı yapmış. Tabi bütçe açığının tehlikeli boyutlara varma pahasına.
Dengesiz ve sığ bir toparlanma
Tünelin ucunda ışığın göründüğü tarih 2019’un ilk çeyreğidir. Bu çeyrekte önceki çeyreğe kıyasla GSYH büyük bir sıçrama sergileyerek yüzde 2 arttı. Özel tüketimde azalma durdu ama yatırımlarda devam etti. Büyümeye esas katkı net ihracattan geldi. Sonraki iki çeyrekte toparlanma yavaşlayarak da olsa (sırasıyla yüzde 1,1 ve 1,0) sürdü. Son çeyrekte ise büyüme ivme kazanarak yüzde 1,9’a yükseldi. Bu kez lokomotif özel tüketimdi; birikimli olarak artış yüzde 7,5’i buldu. Buna karşılık yatırımlarda ılımlı bir canlanma ancak 2019’un üçüncü çeyreğinden itibaren görünür oldu; iki dönemde birikimli olarak artış yüzde 4,2 ile sınırlı kaldı.
Büyük ölçüde özel tüketime kısmen de yatırımlara dayalı büyüme tahmin edeceğiniz gibi ithalatın değirmenine bol miktarda su taşıyarak net ihracatın pozitif katkısını negatife çevirdi. 2019’un son üç döneminde ihracat birikimli olarak yüzde 10,3 kadar artarken birikimli ithalat artışı yüzde 37’ye ulaştı.
İnşaata dayalı büyümenin çıkmazı
Malumu ilan etmek gibi olacak ama usanmadan hatırlatmakta yarar var çünkü ekonomi yönetimimiz son iki yıldır başını ancak suyun üstünde tutabilen ekonomiyi bu hale getiren baş sorumlunun "inşaat sevdası" olduğunu kabullenmiş değil. Hâlâ bu boş hayalden medet umuyor.
Yukarıda yatırımlardaki çöküşe bir mim koyun demiştim. Bu çöküşün bir numaralı sorumlusu inşaatta, özelikle konut kesiminde yaşanan bunalımdır. Her ne kadar ağır yan etkileri olan yoğun dopingin sonucu da olsa, 2017 yılı bir yandan yüksek büyümenin gerçekleştiği (yüzde 7,4) diğer yandan da yatırımlardın GSYH içinde yüzde 30,1 ile zirve yaptığı dönemdir. En büyük pay elbette inşaata aitti: Bu sektörün yatırımlarının payı yüzde 17,2’ye yükselmişti. Makine ve teçhizatın payı ise yüzde 10,5’de kalmıştı. (Kalan "diğer aktifler" kalemi).
2018’de küçülme ikinci yarıda başladığından yatırımların toplam payında (yüzde 29,9) önemli bir değişim olmadı. İnşaatın payı hemen hemen aynı düzeyde (yüzde 17,3) kaldı ama makine ve teçhizatın payı yüzde 10,2’ye geriledi. 2019’da, tabir caiz ise, şapka düştü kel göründü. Toplam yatırımların payı yüzde 26,1’e gerilerken, inşaatın payı yüzde 13,6’ya adeta serbest düşüş yaşarken makine ve teçhizatın payı da gerilemeye devam ederek yüzde 10,0’a indi.
Düşük büyüme kapanı
Türkiye’nin son iki yılda yuvarlandığı yüksek işsizlik ve muhtemelen artan yoksulluk şarampolünden düze çıkıp yeniden yola koyulabilmesi için en az yüzde 5’lik büyüme patikasına girmesi şart. Suriye’de kopan fırtınadan önce bana göre en büyük risk, para politikasında yaşanmakta olan siyasal baskının via döviz kuru enflasyonu yeniden yükselişe geçirmesiydi. Böyle bir gelişmenin Eylül 2018’de yaşanana benzer bir faiz şokuna yol açmasından ya da ekonomik rejimde kuralsızlığın yaygınlaşmasından endişe ediyordum.
Bu risk hariç nispeten iyimserdim. Bu yıl büyümenin yüzde 4’e kadar çıkabileceğini tahmin ediyordum; tabi tüketimden ziyade makine ve teçhizat yatırımlarına bilinçli ve planlı destek vermek koşuluyla. Beni meşgul eden soru, yüzde 4 civarı bir büyümenin yüksek işsizliği ne ölçüde aşağıya çekebileceğiydi. Bu konuda iyimser olmadığımı biliyorsunuz. Pek çok vesileyle yüzde 4’ün arzu edilen istihdamı yaratmada yetersiz kalacağını iddia ediyorum.
Ama görüyorum ki para politikasında ateşle oynanmaya devam ediliyor. İdlib şoku öncesinde döviz kurunda ortaya çıkan hareketlenme bu oyunun bariz bir sonucu. Öte yandan ihracat durgunlaşırken iç talepte canlanma ithalatı azdırıyor. Umulan ithal ikamesi görünürde yok. Dış ticaret açığı hızla artıyor. Ülkenin dört bir yanında ve komşu coğrafyada devasa konut projelerinin hayaletleri dolaşıyor. Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de başımıza yaygın savaş riskiyle Koronavirüs'ün dünya ekonomisinde yaratmaya başladığı tahribat eklendi.
Benden bir tahmin beklemeyin, belirsizlik had safhada. Ama yüzde 4 büyümeyi hayal olarak görmeye başladığımı söyleyebilirim.